Batı’da çocuk modernleşmesi, aile kurumunun etkin duruma getirilmesi,  matbaanın icadı, okullaşma ve sanayi toplumuna paralel olarak ortaya çıkan bir süreçtir. Çocuk modernleşmesi, çocuk ve yetişkin farklılaşması yanında, yetişkinliğin biçimlenişine de yön veren sosyal, kültürel ve politik bir harekettir. XV. yüzyıldan itibaren başlayan çocuk modernleşmesi, geleneksel çocukluğun sorgulanmasına zemin hazırlamıştır.

Çocukların minyatür yetişkinler olarak kabul edildiği dönemin kapanmasında okul ve eğitim belirleyici olmuştur. Artık çocuklar minyatür yetişkinler olarak çizilmeyecekti. Giysileri de kendilerine göre olacak, babalarına ve annelerine değil kendilerine benzeyecek; çocukluğun yetişkinlikten farkları ortaya çıktıkça, hayatın her alanına çocukluğun göstergeleri de yansıyacaktı.

Batı’da XVI. yüzyıldan itibaren ortaya çıkmaya başlayan çocuk fikri ile çocuk ve çocukluk üzerine eğilme, çocuk edebiyatını da gündeme getirmiş oldu. Bu edebiyatın yazılı hiçbir örneği yoktu ve çocuk gibi tanımsızdı. Çocukluğun nerede başladığı, nerede bittiği bilinmiyordu. Çocuk edebiyatı edebiyatın içinde mi dışında mıydı? Niçin edebiyatın içine dâhil edilmek istenmiyordu? Ve niçin ayrı bir edebiyat olduğunda ısrar ediliyordu? Nerede başladığı ve nerede bittiği belirlenebilmiş olsaydı sınırlandırılmış bir  edebiyat olmaya mahkûm edilmiş olmaz mıydı?

Çocuk edebiyatı, ( İngilizce Children’s literature, Fransızca Littérature enfantine, Almanca Kinderliteratur ) çocuklar için yazılmış kitapları ve yayınları kapsayan bir kavramdır. Klaus Doderer, çocuk edebiyatını, “yalnızca çocuklar için yazılmış metin türlerinin genel adı” olarak tanımlar (aktaran Kaminski, 2009: 86). Bunun için kullandığı özel kavram “çocuk lektürü”dür.*

Çocuk edebiyatı, temel kaynağı çocuk ve çocukluk olan; çocuğun algı, ilgi, dikkat, duygu , düşünce ve hayal dünyasına uygun; çocuk bakışını ve çocuk gerçekliğini yansıtan; ölçüde, dilde, düşüncede ve tiplerde çocuğa göre içeriği yalın biçimde ve içtenlikle gerçekleştiren; çocuğa okuma alışkanlığı kazandırması yanında, edebiyat, sanat ve estetik yönünden gelişmesine katkı sağlayan, çocuğu duyarlı biçimde yetişkinliğe hazırlayan bir geçiş dönemi edebiyatıdır (Şirin,2007:16). Daha kısa bir tanım yapılabilir: Çocuk edebiyatı, sınırları uçsuz bucaksız çocuk ve çocukluk olan, çocuklara yönelik edebiyat değeri taşıyan bir geçiş dönemi edebiyatıdır** (Şirin, 2012: 32). Çocuk edebiyatının başat özelliği ise kaynağı da sınırı da çocuk ve çocukluk olan, çocuğu ve çocukluğu anlayan, çocuk bakışı, ‘çocuğa göre’lik ilkesi ve “çocuk gerçekliği”ne uygun yazılmış bir edebiyat olmasıdır.

“Çocuk ve ilk gençlik -gençlik- edebiyatı kavramlarının birlikte kullanılması doğru mudur?” sorusundan hareketle, çocuk edebiyatı ile ilk gençlik edebiyatı arasındaki farkları kısaca belirtmekte yarar vardır: “Ergenlik yazını, bir geçiş yazınıdır. Bu geçiş süreci, okumaya, yetişkin yazınına geçiştir.” (Asutay, 2012:228) Klauss Dodorer ve Alfred Clemens Baumgärtner’in tanımına göre ise çocuk ve ilk gençlik edebiyatı; “çocuklar ve gençler için üretilmiş, gençler tarafından oluşturulmuş, serbest ve okuldaki zorunlu okuma kapsamına giren bütün metinleri içeren bir üst kavramdır.” (aktaran Dilidüzgün,1996:22) Çocuk ve ilk gençlik edebiyatı çerçevesinde belirtilen örneklerin pedagojik, görsel ve estetik kabul ölçütlerine göre yazılması ve değerlendirilmesi gerekir.

Çocuk ve ilk gençlik çağlarının başlangıcı ve bitişiyle ilgili farklı görüşler vardır. Evelyn Sauuerbam’un vurgusuyla belirtmek gerekirse; “günümüzde çocukluk çağının erken bitişi ve gençlik döneminin uzaması nedeniyle, ergenlik çağının yaş ortalaması, 12 ile 30 yaş arası olarak gösterilmektedir.” (aktaran Asutay, 2012: 23) Çocuk Hakları Sözleşmesi’ne göre ise 0-18 yaş arasındaki her birey çocuk kabul edilmektedir. İnsan hayatının ergenlikten önce gelen dönemi üç evreden oluşur. İlk çocukluk veya küçük çocukluk ( 0-2 yaşına kadar ); ikinci çocukluk veya orta çocukluk ( 2-7 yaş arası ); bundan sonra ise ergenlik öncesi çağ başlar (Foulquie,1994:78).

Bruno Bettelheim, çocuğu, gelişimin büyüme, olgunlaşma ve öğrenme süreçlerinde tanımanın yetmeyeceğini, çocukla iletişim kurabilmenin onu anlamakla başlayacağını savunmuştu. Arthur T. Jersild, çocuğun büyüme ve davranışının nesnel boyutlarını gözlemek ya da ölçmekle; ya da çocuğun kişisel yaşantısının öznel yaşantısı hakkında bilgi edinmekle çocuğu tanıyabileceğimizi önermişti: “Çocuğun ölçülerini aldığımız, yetenekleri ve açık davranışlarını gözlediğimiz, konuşmasını kaydettiğimiz ve buna benzer durumları tespit ettiğimizde nesnel bir yol izleriz. Sadece görüp ve ölçebildiklerimizle yetinmeyip de; kişisel yaşantımızın yapısının ne olduğunu dünyaya nasıl baktığını, özel düşünce ve duygularının neler olduğunu araştırmaya devam edersek öznel yolu kullanırız. Nesnel bir görüşle üç yaşında bir çocuğun boyunun 90 cm olduğunu öğrenmekle ilgileniriz. Öznel bir görüşle sadece bu istatistikle ilgilenmeyip, bunun çocuk için ne anlam taşıdığı hususu ile ilgileniriz.” (Jersild,1979:5)

Çocuklar için yazan ve gerçekleştiren sanatçının çocuğun “içsel doğası”nı anlamaya başlayarak harekete geçmesi gerekir. Bir yazar ve sanatçı ancak “içsel doğası”nı anlaması durumunda çocuğa uygun bir dil ve biçeme ulaşabilir. “Çocuğun içsel doğasını anlamaya başlamanın en iyi yolu, -aynı temel ögelerin hepsi bizde de var olduğu için- kendimize bakmaktır. Ancak, doğamızın yalnızca sınırlı bir yönü değil tamamını keşfetmeye çalıştığımızı unutmamalıyız.” (Williams, 2003:50) “Çocuğu anlayan edebiyat”ı  “diğer edebî ve sanatsal türlerden ayıran özellik, çocukluğun kendine özgü dünyasını anlatmasıdır. Ama onun çocuk edebiyatı olabilmesi için çocukluğu anlatması yetmez, çocukluğu çocukluğun dili ve mantığı ile anlatması da gerekir.” (Taşdelen, 2005a:330) Tıpkı Jacques Prévert’in şu dizelerinde anlatmak istediği gibi: Derken çocuk kuşu saklar/ içine sehpanın da ve bütün çocuklar/ duyar türküsünü/ ve bütün çocuklar/ dinler bu müziği (Prevert,1980:35).

Çocuk edebiyatı kavramı ortaya atıldığı -icat edildiği- günden bu yana üzerinde bir türlü görüş birliğine varılamamıştır. Çocuğa uygun bir edebiyat olması gerektiği düşüncesi ise bu alana yönelişi hızlandırmıştır. Batı’da çocuk edebiyatı 18. yüzyılın ortalarından itibaren bağımsız bir edebiyat olma yoluna girmeye başlar. Çocuk edebiyatındaki bu atılımda J. J. Rousseau’nun önemli bir payı olmuştur. Çocuk edebiyatının kalıplayıcı değil çocuk doğasına uygun geliştirici bir amacın ortaya çıkmasında Rousseau’nun görüşleri yalnızca Avrupa’yla sınırlı kalmamış, dünyayı da etkilemiştir. Dünyada ‘çocuğa göre’lik ölçütüne dayalı örnekler yanında 1970 sonrası ise çocuk gerçekliğine dayalı örneklerin yazılmaya başlamasıyla çocuk edebiyatı yeni boyutlar kazanır. Çocuğun yetişkinden farklı algılama düzeyi ve gelişim özellikleri içinde büyüdüğü fark edildikçe de çocuklar için yapılacak edebiyat yeni biçimlere bürünür. Çocukla yetişkini birbirinden ayıran algı düzeyi ve dil, ‘çocuğa göre’ ve çocuk gerçekliğine uygun yapılacak edebiyata yön vermede etkili olur. İlk evrede çocuk edebiyatı, çocuklara çocukluğu veya çocuğa çocuğu anlatan bir eğilim içinde görünse de, çocuğun ve çocukluğun edebiyatını ‘çocuğa göre’lik ilkesine göre ortaya koyan eserler modern çocuk edebiyatının başlangıcı kabul edilir.

* Lecture; okuma, okuyuş, okunuş, okuma sanatı, okunacak şey, okumuşluk, ekin, kültür vb. anlamlarında.

** Çocuk edebiyatını ilk tanımlama denemem şöyleydi: Çocukların büyüme ve gelişmelerine, hayal, duygu, düşünce ve duyarlılıklarına, zevklerine, eğitilirken eğlenmelerine katkıda bulunmak amacıyla gerçekleştirilen çocuksu bir edebiyattır. Bu tanımdaki “çocuksu” kavramını estetik ve felsefi bağlamda kullandığım halde, “çocuksu”ya yüklenen küçümseyici anlam nedeniyle bu tanım 2000’den sonra kullanılmamış  ve yeni iki tanım  geliştirilmiştir.