Edebiyat maddesine Türkçe Sözlük ve Büyük Larousse Sözlük ve Ansiklopedisi’nde şu anlamlar verilmiş: “Olay, düşünce, duygu ve hayallerin dil aracılığıyla sözlü veya yazılı olarak biçimlendirilmesi sanatı, yazın” (TDK 2005: 600). “Estetik amaçlı oldukları kabul edilen yazılı eserler bütünü” (BLSA 1986: 3514). Edebiyat ve sanatın bütün özelliklerinin birer tanıma sığdırılması imkânsızdır. Edebiyat eserinin ister tasvir edici, ister değerlendirici özelliği olan bir tanımı yapılsın, yapılan her tanım eksiktir. Bunun temel nedeni ise edebiyat eserlerinin ortak özellikleri yerine benzer özelliklerinden söz edilebilir olmasıdır. M. Weitz’e göre, edebiyatın gerçek ve doğru tanımının yapılamamasının nedeni, edebiyatın diğer empirik kavramlar gibi “açık dokulu” (open texture) olmamasıdır (aktaran Moran, 1974: 275-276).

 

Günümüzde edebiyatın iki anlamı üzerinde durulabilir:

“1) Geniş anlam: Edebiyat, aktarılan ifadedir. Esas olan aktarılıştır. Dil vasıtası ile insandan insana ve nesilden nesile aktarılan her beşeri ifade edebiyattır. 2) Dar anlam: Güzel yazılar. İnsan ( fert veya topluluk olarak ) düşünce ve duygularını dil vasıtasıyla ifade etmek isteyince, karşısına belli bir biçim çıkar. Bu biçim, kendi biçimi, ifade etmek istediği konuya en uygun olan biçimdir; hem ifade etmek istediği konuya, hem de uyandırmak istediği etkiye. Bu etki, coşkunluk, hayranlık, inandırma olabilir. Demek ki edebiyatın bir başka yönü var; sanat yönü.” (Meriç,1980:16-17)

 

Edebiyat eserinin öncelikli amacını işlevi belirler. Edebiyatın hem çok katmanlı hem de çok amaçlı olması doğası gereğidir. Çok amaçlı oluş, eserin tek işlevli gerçekleştirilmemiş olduğu kabulüne dayanır. Her eserin asıl işlevi yanında bir de yan işlevi vardır. Bu nedenle her eserin işlevi farklılıklar içerir. “Edebiyatın eğitim, ahlak, sosyal faydayı değil de güzellik amacını izlemesini isteyen” de çoktur… Bir yanda edebiyatın eğitici olmasını, öte yanda tümüyle estetik bir amaç gütmesini isteyenler de var.” (Kavcar, 1999:3)

Edebiyat eserinin amaçları arasında eğitici, öğretici, zevk verici, hoşa gidici, eğlendirici ve fayda verici gibi bir arada olabilir. Bu bakımdan edebiyatın amacını “nesnel ölçütler”le tespit etmek imkânsızdır. “Birçok estetikçiye göre sanat eserlerinin kendilerine özgü işlevi okurda (dinleyicide, seyircide) estetik yaşantı uyandırmaktır. Sanat eserleri bilgi de verebilir, dinî heyecan da uyandırabilir, politik duygular da aktarabilir. Estetik yaşantı sağlamak konusunda ise sanat eserleri rakipsizdir. Bundan ötürü, sanatın yan etkileri olmakla beraber, kendine  özgü bir işlevi vardır ve değerlendirmede bu işlevi sağlayan özellikler yapısal ölçüt sayılabilirler.” (Moran, 1974: 281-282)

Edebiyatın amacını edebiyat bilimi, eğitim bilim ve estetik bilim araştırma yöntemlerinin sınırlandırdığı yönündeki görüş dikkate değerdir. Edebiyatın ne olup olmadığı ve konusu yanında, “Edebiyatın tek mi yoksa birden fazla mı işlevi var?” sorusu da önemlidir. Edebiyatın işlevi konusu Platon’dan bugüne kadar eleştirinin alanı içindedir. Wellek ve Warren, bu soruyu merkeze alarak edebiyatın işlevini şöyle yorumluyor: “Bir edebî eser başarılı bir şekilde fonksiyonunu yerine getirmişse, onda ‘hoşa gitme’ ve ‘fayda’ gibi iki önemli unsur yalnız bir arada değil, üstelik kaynaşmış bir durumda da olabilir.” (Wellek-Warren, 1983: 34)

Edebiyatın tanımında olduğu gibi, zamanla anlamı da değişkenlik gösterebilir. Bu değişim, biçimde olduğu gibi içerikte de olabilir. Edebiyatın amacındaki değişiklik işlev değişikliğinin de nedenidir. Edebiyattaki değişimin yönü nesnelci ve öznelci görüşlere göre de farklılıklar içerebilir. Edebiyattaki değişimi eleştiri kuramlarının ve araştırma yöntemlerinin sonuçlarına göre öğrenebiliriz. Edebiyatın farklı kuram ve yöntemlere göre araştırılmasının temel nedeni ise edebiyat anlayışlarından ve inceleme bağlamlarından kaynaklanır.

Edebiyat, zamana karşı direnme gücünü estetik değeri özüne yansıtmasından alır. Benedetto Croce’nin estetik kuramında estetik üretim izlenimler, ifade veya ruhsal estetik bireşim, güzelden hoşlanma ( estetik haz ), estetik olgunun fiziki görüngelere ( seslere, tonlara, devinimleri, çizgi ve renk birleştirimlerine vb. ) çevrilmesi süreçlerinden oluşur. Benedetto Croce’ye göre estetik üretimin temel noktası, “gerçek anlamda estetik ve gerçek olan tek nokta” ifade veya ruhsal estetik bireşimdir. “Çünkü güzel, fiziksel bir olgu değildir; şeylere değil, insanın etkinliğine, ruhsal gücüne aittir.” (aktaran Cömert,1979: 63) Estetik konusunda ortak kabullerden biri de, sanat eserinin hangi türden olursa olsun, kendisi ile kaynaşanı derinden etkilediği yönündeki görüştür. H. Groos’un deyişiyle “estetik düşünce, bir bayram gününün ruh hâlidir.” (aktaran Yetkin, 1979: 62-63)

Edebiyat ve sanatı tanımlamak tarih boyunca yapılmış tanımların doğurduğu çelişkilere bir yenisini eklemektir. “Edebiyatı tanımlamanın bir başka yolu da onu “büyük kitaplar” ve konusu ne olursa olsun “edebî şekil ve ifade bakımından dikkate değer kitaplar” olarak sınırlamaktır. Burada ölçü ya yalnız estetik değerdir ya da genel olarak düşünce unsurları ile estetik unsurlardan meydana gelmiş bir değerler karışımıdır (Wellek-Warren, 1983: 20). Dilthey’in vurgusu ile söylemek gerekirse, sanat ve edebiyat “varoluşu anlamanın organonu/aracı”dır (Dilthey, 1995:34). Dilthey bu vurgusu ile şunu söylemek ister gibidir: Mantık nasıl “doğru düşünmenin” kurallarını araştırıyorsa, benzer şekilde edebiyat da insan dünyasını anlamanın mantığı ve metodolojisidir. “Edebiyat eserinin amacı öncelikle bilgi vermek değil, sanatsal bir bakış açısıyla bir varoluşun tanıklığını yapmaktır. Bu tanıklık, tanımlanmış ve belirlenmiş bir kavramı, bir bilgiyi aktarmadığı için, her zaman bir “çok anlamlılık”, hatta bir “anlam kapalılığı” içinde kendini gösterir (Taşdelen, 2006: 43).

Edebiyat ve sanat, oluşma ve gerçekleşme biçimi bakımdan sınırlandırılamaz. Michael Ende’nin “Dünya yazınının en büyük yapıtları, gerekçelendirmenin ötesinde değil midir?” sorusu ayrım gözetmeksizin edebiyat ve çocuk edebiyatı için geçerlidir. “Onlar yeni dünyalar sunarlar, ama dünyayı açıklamazlar.” (Ende,1991:35-36) İnsan ve hayat çemberinin içinde ne varsa edebiyat ve sanatın ilgi alanı içine girebilir. “Konuca sınırlanamaz edebiyat; yazısına sokamayacağı hiçbir şey yok edebiyatçının … Bilim kitabı, uzmanlar okusun diye yazılır; edebiyatsa herkese seslenir… Ne bilim doğrularını artırmak, ne de halka yaymakla görevlidir edebiyatçı… Bilgi vermiyor diye değersiz değildir edebiyatçı. Böylece edebiyatta bilgi, düpedüz bilgi türünün dışında kalmakta, bilgelik türünden bir başarı olarak belirmektedir. Vazgeçilmez bir eğiticidir edebiyat… Duygu eğitimi sağlar edebiyat insana. İnsanın tüm duygu yönünü açar, açıklar, belli eder, bildirir edebiyat… İnsanı kendine öğretir bu bakımdan edebiyat (Uygur,1975:11-158).

Edebiyatın, plastik, fonetik ve söz sanatları arasında “her seviyeden okuyucusuna doğrudan doğruya ulaşabilen tek sanat” olmasının nedeni, “malzemesinin söz kaynağı” olmasıdır. “Edebiyat hiçbir maddi malzemeye, alete, mekâna bağlı olmayan, tamamıyla zihnî bir sanattır. Duygu, düşünce ve hayalleri diğer sanatların ancak yoruma bağlı sembollerle ifade etmesine karşılık edebiyat maddi dünya intibalarından şuur, şuur altı, mistik ve metafizik boyutlara kadar insani olan her şeyi apaçık veya alegorik-sembolik şekilde ifadeye muktedirdir.” (Okay,1994:375) Sezai Karakoç, edebiyat ve sanat eserinin “tabiata yeni bir mayayı soyutlama” ile katacağını savunur: “Soyutlama, sanatın, bir yandan (biçim)e, bir yandan da kalıcılığı bütünüyle aramaya yönelen ilkesidir. Enlemesine arındırma ve yaşayacak biçime bağlama işlemi, boylamasına ve derinlemesine, çürüyecek olanı aşındırıp dayanıklı olanı ortaya koyma denemesi, hilkatin sırlarını okuma ve onları yeni bir alfabeye ve dile bağlama kaygısı. Sanatın Amentüsünde, metafizik ve soyut, biri insanüstünün ve doğaüstünün, öteki zaman ve şartlar üstünün kapılarını aralarlar. (Karakoç,1982:9)

Edebiyat ve sanat eserlerinin* temel ögeleri olan biçim, içerik ve öz, eserin harmoni/uyumunu sağlar. Bütün edebiyat ve sanat felsefeleri için iki temel öge “bir yanıyla biçimdir, öbür yanıyla da içerik ve özdür. Harmoni, temelde bir biçim ve bir öz sorununu içine alır” (Tunalı,1979:106). Maurice Blanchot, Hölderlin’in sanat eserinin “biricik uyum” olduğu görüşünden hareketle, edebiyat eserini, “karşıtların coşku verici birleşmesi” kabul eder ve şöyle yorumlar: “Eser erincin bedeli ödenmiş birliği değildir. Asla uzlaşmayan ve hiç değilse eser eser olduğu sürece yatışmayan karşı devinimlerin derinliği ve şiddetidir.” (Blanchot,1993:216)

* Bu yazıda “yapıt” yerine “eser”; “yazın” yerine “edebiyat”; “gençlik edebiyatı” yerine “ilk gençlik edebiyatı” kelime ve kavramlarının kullanılması tercih edilmiştir.