Dünya Çocuk Kitapları Haftası Türkiye’de ne zamandan beri ve hangi amaçla kutlanıyor?

Çocuk ve kitap ilişkisinin bilinen tarihi matbaanın icadına kadar götürülebilir. Çocukluk tarihi içinde çocuklara kitap sevgisi kazandırmak amacıyla okul ve kütüphane etkinliklerinin önemli bir payı olduğunu biliyoruz. Hafta ilk kez 1917’de önerildi, 1919’dan itibaren kasım ayının ikinci pazartesinden itibaren Dünya Çocuk Kitapları Haftası kutlanmaya başlandı dünyada. Türkiye’de ise 1947’den bu yana kutlanıyor hafta.UNESCO çevresinde yapılan çalışmalarla birlikte 1950 sonrası daha da yaygınlaştı bu etkinlikler. Günümüzde bu etkinliklerin amacı ve işlevi sıradanlaştı ve ticarileşti. Kitabın araçsallaştırılmasına neden olan bu uygulamalardan uzaklaşılması gerektiği kanaatindeyim.

 

 

Sayısal verilerle değerlendirilebilirse her yıl ne kadar çocuk kitabı yayımlanıyor? Türkiye ve dünya ülkeleri arasında oran ne durumda?

 Türkiye’nin 0-18 yaş grubu çocuk nüfusunun 25 milyona yaklaştığı düşünülürse basılan çocuk kitabı sayısının yeterli olmadığı söylenebilir. Ders kitabı ve kaynak kitap sayısı düşülünce çocuk yayınlarının oranı daha da düşüyor. Çocuk edebiyatı yayıncılığı oranıysa yüzde 1’in de altında. Çocuk yayını çok, fakat nitelikli çocuk kitaplarının oranı fazla değil. Bebeklik dönemi ve erken çocukluk dönemi kitaplarında artış var. Son çeyrek yüzyıl boyunca çocuk kitaplarının sayısı ve niteliğinde de  artış gözleniyor. Üretilen yerli kitap oranı artmakla birlikte yabancı yayın oranı yüzde 80’in altına düşmüyor.

Bizde ve Dünyada en çok okunan kitap türü masal. Son 15 yıl içinde öne çıkan ve çok okunan tür ise fantastik çocuk kitapları. Fantastik çocuk kitaplarının çocukları gerçeklerden uzaklaştırdığına dair yetişkinlerde ve alan uzmanlarında bir kaygı var. Çocuk edebiyatı yaşının küçüldüğü yönündeki görüşleri de ciddiye almak gerekir. Çocuk yayınlarında egemen olan anlayışa sıcak ürün yayıncılığı yön veriyor. Sıcak ürün yayıncılığının havuzu ise popüler çocuk kültürü. Popüler çocuk kültürü kaynaklı bu yayınlar sınırları kolay aşabiliyor günümüzde. Bu tür yayınlar çocuk modernleşmesinin de etkin enstrümanları durumunda…

Dünya çocuklarının benzer kitapları okuduğu bir evredeyiz. Dünya ülkeleri çocuk yayınları çerçevesinde iki gruptan oluşuyor. Üreten ülkeler, tüketen ülkeler. Türkiye hâlâ tüketen ülkeler arasında. Çocuk yayınları için şu sorunun cevabı da çok önemli: Çocuk yayınları kalıplayıcı mı geliştirici mi olmalı? Yerli veya yabancı yayın ayrımı gözetmeksizin, çocuk yayınlarının temel ölçütü pedagojik, görsel ve estetik dil bağlamında çocuğu geliştirici olmalıdır. Türkiye’de çocuk yayıncılığının son yıllarda geliştirici içeriğe yöneldiği söylenebilir.

 

Günümüzde çocuklar okuma kültürünü nasıl ve hangi tür kitaplardan ediniyorlar? 

Bu sorunun ikinci bir yüzü de var: Günümüzde çocuklar okuma kültürü edenebiliyorlar mı? Sorunun her iki boyutu konusunda ciddi kaygılarım olduğunu tekrar etmeme gerek yok. Türkiye okuma-yazma öğretmede dünya şampiyonu birkaç ülkeden biridir. Bu çok değerli elbette. Ancak, aynı zamanda “okuduğunu anlayan” kuşaklar yetiştiremeyen bir ülke durumundayız. PİSA sonuçlarına göre bu konuda okuma kültürü karnemizin de çok zayıf olduğu ortada.

2003’ün Şubat’ında Türkiye’de kitap tavsiye dönemi kapanmıştı. Bu karar sessiz bir devrimdi aslında. 2004 ve 2005’teki 100 Temel Eser uygulamaları ise bu devrimi gölgeledi. “Okuma kültürü” kazandırmak amacıyla başlatılan zorunlu kitap okuma uygulaması çocukları sınırlandırmış oldu. Giderek amacından uzaklaşan bu uygulamanın temel eksikliği Okuma Kültürü Programı’ndan yoksun olmasıydı. Bu nedenle her iki 100 Temel Eser genelgesinin bir an önce iptal edilmesi gerekir. Erken çocukluktan lise son sınıfı kapsayacak şekilde Okuma Kültürü Programı’na acilen ihtiyacı var Türkiye’nin. Okuma Kültürü Programı, ülke ölçekli çocuk ve kitap ilişkisinin yeniden düzenlenmesinde yol haritası olabilir. Böylece yeni kuşakların klasikleri okuyup anlayacak duruma gelmesi için de yeni bir süreç başlayabilir.

 

Klasikleri okumak istemeyen çocuklar, daha çok yabancı ve görsel ağırlıklı “Saftirik” gibi serileri tercih ediyorlar. Çocukların kolay okuyabileceği kitapları tercih etmelerini nasıl değerlendiriyorsunuz?

Klasik eserleri okuyacak donanımı çocuklarımıza kazandıran bir eğitim sistemimiz yok. Türkçe ve Edebiyat eğitimi ve öğretiminin niteliği konusunda ortak kaygısı olanlar da bir hayli fazla…. Yeni çocukluk görsel okumayla hayata başlıyor. Günümüz çocuklarının önce görsel okuryazarlığı öğrenmesi gerekir. Temel okuryazarlık sürecinde bilgi okuryazarlığı, teknoloji okuryazarlığı ve dijital okuryazarlık yanında medya okuryazarlığının da eş zamanlı öğrenilmesi gerekiyor. Ne yazık ki çoklu okuryazarlık bakımından Türkiye’nin karnesi zayıf. Yazı kültürü bilinci oluşmayan çocuğun görsel-işitsel ağırlıklı yayınlara yönelmesi de doğaldır. Hemen her gün görsel ve işitsel iletilerin kuşatması altındaki çocukların kitapla ilişkilerinin sınırlanıyor olması da kaçınılmaz bir sonuçtur. Okuma sabrı gelişmemiş bir çocuğun yazıyla ilişki kurması ve okuduğunu anlaması da kolay değil. Eksiklik çocuklarda değil, yazıyla ilişkilerini ve okuma kültürü edinmelerini sağlayamayan ailede ve örgün eğitim sistemindedir.

 

Türkiye’de çocuk-medya-okuma kültürü ilişkisinde son durumu nasıl değerlendiriyorsunuz?

Çocuk ve medya bağlamında ülke ölçekli son araştırma 2013’te düzenlenen I. Türkiye Çocuk ve Medya Kongresi nedeniyle RTÜK tarafından yapılmıştı. “Türkiye’de Çocukların Medya Kullanma Alışkanlıkları Araştırması 2013”ün birkaç sonucu üzerinden ülke ölçekli kısa bir durum tespiti yapılabilir: Türkiye’de çocukların yüzde 7.9’u hiç kitap, gazete, dergi okumuyor. Lise öğrencilerinin yüzde 30’u okumayı sevmiyor. Öğrencilerin yüzde 35.5’i “bilgi edinmek”, yüzde 12.3’ü “okumasını geliştirmek-hızlı okumak”, yüzde 12’si ise “okumayı sevdiği” için kitap/gazete/dergi okuduğunu belirtiyor. Kitap, gazete, dergi okumadığını söyleyen öğrencilerin yüzde 26’sı “okumayı sevmiyor”, yüzde 17.8’i “okumayı sıkıcı buluyor”, yüzde 11.7’sinin “okumak ilgisini çekmiyor”, yüzde 10.5’i ise “okumaya vaktinin olmadığını” söylüyor. “Okumayı sevmiyorum” diyen öğrencilerin oranı yüzde 30 ile “lise” grubunda.

Bu araştırmanın televizyon ve cep telefonuyla ilgili şu sonucu da çok önemli: Televizyon gözden düştü, yeni neslin göz bebeği ise cep telefonu. 6-18 yaş grubu arasındaki çocuklar, cep telefonuna günde ortalama 2 saat 39 dakika, televizyona 1 saat 55 dakika, internete 1 saat 48 dakika, bilgisayar /tablete (internet dışında) 1 saat 34 sakika, kitap, gazete, dergi (ders kitabı dışında) okumaya 1 saat 32 dakika zaman ayırıyorlar.

Bu sonuçların anlamı çok açık: Yeni kuşakların yazı kültürüyle ilişkileri zayıf. Çoklu medya okuryazarlığı ise bir türlü gündeme gelemedi. Türkiyenin temel okuryazarlığa ağırlık verecek, çocuk ve yazı kültürü ilişkisini pedagojik ölçütler içinde yeniden kuracak, okuma kültürü ile çoklu okuryazarlığı merkeze alan kültürel bir atılıma yönelmesi için zaman kaybetmemesi gerekir. Bunun için de ülke ölçekli Çocuk ve İlk Gençlik Kültürü Programı’na ihtiyaç var.

 

* Anadolu Ajansı muhabiri Hanife Sevinç ile yapılan bu söyleşi 3 Kasım 2016 tarihinde ‘Çocukların Okuma Kültürü Karnesi Zayıf’ başlığı altında kısaltılmış olarak ajans sitesinde yer almıştır.