Çocuk ve kültür konusu, kültür tarihi, antropoloji, felsefe, estetik, sosyoloji ve çocukluk sosyolojisi ve kültür bilim yanında eğitimin, sosyal tarihin ve çocukluk tarihinin başat konuları arasında yer alır. Bunun temel nedeni, çocuğa ilişkin kültürün, çok yönlü olması ve toplam kültür içinde ağırlıklı bir içeriğe sahip olmasıdır. Kültür sosyolojisi ve kültür bilim araştırmaları, kültürün üçte birlik bölümünün çocuk kültürünü oluşturduğu yönündedir.

 

Çocuk ve kültür konusu, çocuk ve çocukluk kimliğini felsefi temeller üzerine kökleştirmekle birebir ilişkilidir. Çocuk ve çocukluk sosyal ve kültürel bir mekân tasavvurudur. Bu tasavvura karakterini veren medeniyetin insan idealidir. Hiç kuşkusuz bu insan tasavvurunun gerçekleştiği ilk ve biricik koza hâlâ, ailedir. Bu nedenle her çocuk söylemi, değer üretimi ve başat kültürlenme merkezinin aile olduğunu kabul eder.

 

Çocuk ve kültür ilişkisi, çocuğun değeri, aile ve çocuk geleneği, din, eğitim ve üretim çerçevesinde de incelenebilir. Bu incelemenin sosyolojik boyutu geleneksel kültür, modern kültür ve postmodern ilişkiler içindeki çocuğu kapsayabilir. Geleneksel ve modern çocukluğun karşılaştırmalı araştırılması durumunda çocukların kültürle ilişki boyutu da ortaya konabilir. Çok farklı ve zengin kültürel ortamlara eriştikleri hâlde günümüz çocuklarının geleneksel çocukluğa göre niçin araçsallaştığı konusu ise başlı başına incelenmeye değer bir konudur.

 

Çocuk, kültürün temel öznelerinden ve çocukluk da temel inceleme nesnelerinden biri olduğu hâlde, bu iki boyutun tarihi,  kültürel ve felsefi anlamda sorunlu olduğu ise bir  başka kabuldür. Çünkü çocuk, tarih boyunca yetişkine bağımlı bir süreçle varlığını sürdürmüştür. Çocuk ve çocukluğun kültürel anlamda sorunlu olması ise kültürler tarafından farklı anlaşılmış ve yorumlanmış olmasından kaynaklanmaktadır. Kültür ve Medeniyetlerin çocuğa bakışı dönemlere göre farklılık gösterebilmektedir. Çocukluk kavramının felsefi anlamda sorunlu olmasının nedeni ise çocuk ve yetişkin arasındaki farkın tam anlamıyla bilinmezlik içermesindendir. (Mattehews, 2000:15) Çocukluk her çağda var olabildiği hâlde, bir sosyal dönem ve kültür olarak ancak geçmiş yüzyılda sosyal bilimlerin ve felsefenin alanına girebilmiştir.

 

Çocuk ve kültür alanı sürekli çeşitlenen, genişleyen ve büyüyen bir alandır. Çünkü çocuk ve çocukluğun ardı arkası kesilmeyen sosyal inşa işlevi artarak devam etmektedir. Çocuk artık yalnızca kalıplanan-itaatkar erken yetişkin değil, aynı zamanda sosyal aktör durumuna gelmiştir. “Çocuk kültürü terimi, çocuğun dünyasının değişik boyutlarını göstermeye çalışan bir üst kavramdır… Çocuk kültürünü doğru bir şekilde anlamak istersek, onu anlam veren veya anlamı aşan nesnelerin ve işaretlerin bir sistemi olarak kabul etmeliyiz.” (Kaminski, 2009:18-19) Hermann Bausinger’ın vurgusuyla belirtmek gerekirse, çocuk kültürü bir metin sorunu olmaktan çok bir bağlam sorunudur. Winfred Kaminski’ye göre “Çocuklar İçin Kültür ve Çocukların Kültürü” giderek birbirine yaklaşmaktadır. “Çocuk kültürü günümüzde oyun sahası ile bilgisayar arasında gidip gelmektedir. … Bu araçların işlevi nedir sorusuna iki yönde cevap verilebilir: Birincisi; çocuk kültürü çocukları topluma hazırlamaya (sosyal işlev); ikincisi gösterme ve taklit yoluyla çocukların birbirleriyle sosyal etkileşimine (iletişim işlevi) hizmet etmektedir.” (Kaminski, 2009:19-18)

 

Çocuk bilimi, çocukluk sosyolojisi ve kültür bilimi araştırmalarına göre çocukluğun tarihî “gelişmenin tarihi” ile eş zamanlıdır. Çocuk kültüründeki benzerliklerin kaynağı tarihi ve coğrafi yakınlıktır. Farklılıkların nedeni ise fiziki, tarihî ve sosyo-kültürel çevre şartlarıdır. Çocuk, içinde doğup ve büyüdüğü toplumun sosyo-kültürel yapısına uygun şekilde kimliğini ve karakterini alır. İnsan hayatının on iki yıllık dönemindeki kültürlenmenin neredeyse, yüzde yetmişini belirlediği geleneksel ve modern pedagojinin ortak kabulüdür. Her kültür ve medeniyetin kültürel karakteri vardır. Çocuk ve kültür ilişkisinin asıl işlevini ortaya koyan da bu yerli-millî karakterdir. Bu yönü ile çocuk kültürü bağlı olduğu medeniyetin çocukluk aynası kabul edilir.

 

Çocuk ve kültür ilişkisinde sosyoloji, antropoloji ve tıp yanında yeni araştırma alanları ortaya çıkmaktadır. Geleneksel araştırma yöntemleri de değişmektedir. Çocukluk tarihi yalnızca tarihçilerin ve sosyologların değil, psikolog ve eğitim bilimciler yanında kültür pedagogları, kültür sosyologları ve kültür bilimcilerin de alanına girmiştir. “Modern çocukluk sosyolojisi, modernist sosyolojinin “dikotemileri” temelinde ve özellikle “çocukluk-yetişkinlik” dikotomisi merkeze alınarak kurulmuştur. Çocukları yetişkinler ile dikotomik bir ilişkide tanımlayan; çocukların yetişkinlere göre olan tamamlanmışlıkları, eksiklikleri ve yetersizlikleridir. Çocukların toplumsal tasavvurundaki görünmezliklerini inşa eden bu epistemolojik ve ontolojik tavır, patriyarkal sistemin temel belirlemelerini de içermektedir.” (Demir Gürdal, 2015:46) Çocukluğun kültürel söyleme dayalı yeniden üretildiği bir eşikteyiz.  “Çocukların kendi kültürlerini inşa etmeleri, yetişkinler, akranları ve diğer çocuklarla ilişki ve etkileşimde bulunmaları; gerçekten de yetişkin toplumunun üretimine yönelik bir katkı olduğu kadar kendi biricik kültürlerini de üreten yaratıcı sosyal aktörler olduklarını (Corsaro, 1997) göstermekle birlikte sosyolojinin yapı-eylem(lilik) ikiliğinin sınırlarından uzak durmaları pek de mümkün görünmemektedir.” (Demir Gürdal, 2015:53) Geleneksel, modern ve postmodern çocukluk yaşantıları içinde çocukların kendi kültürlerini ne oranda inşa ettikleri konusu ise tartışmalıdır.

 

Çocuğun sosyalleşmesi, kişiliğinin oluşumu ve toplumsallaşması kültürle gerçekleşir. “… çocuğun yaşadığı her şey de bir bakıma onun kültürüdür; kültür çocuğun kendi dışavurduğu davranışlar, ürünler toplamıdır.” (Onur, 1997:11) Çocuğun kültürel yönden gelişmesinde toplum ve kültürün (çevrenin) belirleyici olduğunu ileri sürenler yanında, katılım ile kültürel çevre arasında “karşılıklı etkileşimi” savunanlar da vardır. “Çocuk yetiştirme uygulamaları, eğitim yöntemleri ve ebeveyn-çocuk ilişkilerinin belirlenmesinde biyolojik yasalar kadar kültürel yapı da etkilidir.” (Gıl’adı, 2001:105)

 

Çocuğun kültürlenme ve gelişiminde: “sosyo-kültürel estetik eğitim” belirleyicidir. Çocuğun gelişiminin gözardı edilmesi, toplumsal ve kültürel “edilgin, alıcı, tüketici” çocukluğun ortaya çıkmasına neden olmaktadır. “Oysa günümüzde etkin, katılımcı, yaratıcı, haklarını bilen ve koruyan, sürekli değişen, çevresini de değiştiren bir çocukluk anlayışı hızla etken olmaktadır… Çocuklarla ilgili bütün hizmetlerin, karşılıklı ya da birlikte öğrenmeyi ve çocuğu da içine katmayı içermesi beklenmektedir” (Onur, 2001:6)